Sabahın Köründe Uyanıp Hayatı Sorgulamak
Geceden geç saatte yatıp da kalktığım çoğu sabahlar yaptığım şey. Hele bir de kış ise ve oda biraz soğuksa, o sıcak yataktan kalkar kalkmaz hayata küsüyor insan. İşe gitmek için sabahı altısında uyanmam gerekiyor. Bir taraftan uyku sersemliği, bir taraftan sıcak-soğuk farkı, bir taraftan "ömür boyu her sabah u böyle mi olacak" sorgusu, diğer taraftan da "şöyle saat 11 civarı uyanabileceğim bir işim olsaydı" serzenişleri...
Hayat ne garip yahu. Robot gibi yaşıyor kent insanı. Her şeyin modern hayata endeksli olmak zorunda. Yemek yeme saatlerin, uyuma saatlerin, tv izleme saatlerin, avm'ye gitme saatlerin, tatile denize girme saatlerin... Ergenlik vakitlerimde sürekli olarak deniz tatilini isterdim. Deniz+kum+güneş olsun 3 milyar borcum olsun derdim. Fakat yaş ilerledikçe sakinlik, huzur arıyormuş insan. Ergen iken anlamadığım, bir anlam veremediğim yayla+köy+kırsal huzuru kavramını şimdi daha iyi anlıyorum. Sessizlik, huzur, kimsenin olmayışı, ılık bir rüzgar. Bunlar anlamlıymış meğer. Boşa dil dökmüyormuş büyükler. Belki.. Belki bu da bir basmakalıp bir dürtü. Kentli insanın kaçış noktası. Çok sıkılıyorum.
Hava hala soğuk ve titreye titreye giyilen pantolon daha da soğutuyor bedeni. İnsanda kalkarkalkmaz kahvaltı yapma isteği olur muymuş? Ben de yok. Daha afyonum patlamıyor ilk saatlerde. 5 dakika daha uyusamıydım, işe 5 dakika geç gitsem ne olur ki. 5 dakikanın hesabını yapıyorum sabahın kör vakti. Gün içerisinde kaybedilen bir çok 5 dakikaları düşünüyorum. Canım sıkılıyor. Ulan çok sıkıcı bir hayat bu be.