Sevilen Kişinin Cenazesini Toprağa Gömülürken Görmek

Hayatınızda derin anlamları olan, sevdiğiniz bir insanı kaybetmek çok acı verir. Ölümü kabullenmek zordur. Her ne kadar islam inancında ölümden sonra yokluk kavramı olmasa bile, ayrılık ölümden zor gelir hep.

Ölüm allah'ın emri
Ayrılık olmasaydı

Demiş ya orhan veli (bir barış manço şarkısında da geçer bu). Ölüm zor, ayrılık zor. Ama bunlar kadar zor olan bir şey daha var ki, bir insanı gömülürken görmek. Hele ki sevdiğiniz bir insanı gömülürken görmek... Yaşarken kılına bile zarar gelmesini istemediğiniz, onun için canınızı feda edebileceğiniz insanı toprağa, karanlığa, ıssıza gömüyorsunuz. İmam ve ekibi mezarına yerleştiriyor onu ve tahtalarla kapatıyor yan tarafını. Sonra direkleri dikiliyor baş ve ayak ucuna. Sonra kürekle toprağı atılıyor. Cenazenin son vazifelerden biridir ölen kişinin mezarına toprak atmak. Sevaptır, saygıdır. Ama ben.. Sevdiğim dedemin üzerine toprak atabilecek kadar cesaretli değildim dün. O küreğe elim gitmedi. Sanki bir saygısızlıktı bu. Dedemin üzerine toprak atmak ne garipti. Onu gömmek ne garipti. Sonra onu o mezarlıkta bırakıp gitmek ne garipti.

Camiden mezarlığa kadar olan yolda tabutuna omuz verebilmiştim ancak. Bir de kefenlendikten sonra, imam yakınlarını çağırmıştı da annemle teyzemi kolundan tutarak yanına gitmiştim dedemin. Son kez orada gördüm dedemi. Ama bunların hiç birisi onu toprağa verirken ki kadar acı gelmemişti.

Hayatın bir gerçeği işte. Ölüm var ve ölen kişi gömülmelidir. Ne de olsa tabiat kanunlarına bağlı bir kainatta biyolojik devinim devam etmekte. Bir cenazeye yapılabilecek en büyük saygı bu. fakat gel gelelim, insan konduramıyor bazen. Sevdiği insanı gömülürken görmek çok acı bir şey.

Hey gidi koca Muzaffer ÜNAL.

Read Users' Comments (1)yorum

Laflog Açıldı Ama Mutsuzum Güzin Abla

Lafmacun.org denilen sözlükte yüzyıllardır beklenen Laflog aparatının gün itibariyle çalışmaya başlaması ve "baba" demesi üzerine bir yazı:

Yüzyıllar önce bir bilge, ölüm döşeğindeyken oğlunu çağırmış ve "Bir gün Laflog gelecek. Gözünüzü dört açın. Gün o gündür. Sakın bu fırsatı kaçırmayın evlatlarım. Migros'ta Rize Turist çayın kilogram fiyatı 3 ytl olmuş. Bunu da kaçırmayın. Hadi ben gidiyorum. Laflog size emanet" demişti. Zaman içinde nice koçyiğitler bu büyük müjdeye nail olabilmek için istanbul surları önüne kadar gelmiş fakat hiçbirisi buna mazhar olamamıştı. Hazreti Muhabbet'in "Laflog bir gün mutlaka açılacak. Onu kodlayan coder ne güzel coder ve Onu okuyan yazarlar ne güzel yazar. Kalem gibi yazıyor hepsi. Arial fontu gibin. hehehe" şeklindeki hadisiyle de Laflog, tüm İslam aleminde, Orta Doğu'da, Güney Amerika'da, Mars'ta ve Samanyolu galaksisinde büyük bir heyecanla ve büyük bir iştiyakla beklenir olmuştu.

Ama bir gün, Anadolu topraklarındaki bu en büyük efsanelerden birinin artık zuhur etmesi neticesinde, sözlük yazarlarında oluşan istemsiz bir can sıkıntısına çare arayışları ve benim bu paragraf gibi cümleyi nasıl bitireceğimi bir türlü bilemeyişimle birlikte bana da zuhur etmiş bir sıkıntıdan mümessil, her neyse..

kısacası,
gönül çalışmayan aparat ister,
gönül "çok yakında" ifadesini okumak ister
gönül, hayal kurmak ister
gönül, bir kız adıdır.

Sözlüğün köşesine her an çalışacakmış gibi duran ama çalışmayan, ama içimizdeki umutları da köreltmeyen, "x açılmış abi" diye arada bir yapılan kandırmacalara sazan gibi atlanılan, harbi delikanlı bir aparat isteğidir bu.

"Laflog açıldı, mertlik bozuldu" bilader. Ben artık sözlükten bir hevesat alamıyorum. Bizi biz yapan şey meğerse Laflog'un kapalı kalmasıymış aziz dostlar.

İşte bu ahval ve şerait içinde dahi istenen şey, çalışmayan bir aparatın sözlük köşesinde durması, en azından çekmeceye konması ve üstüne dantel örtülmesidir. isteyenler yünden karpuz dilimi örerek de konuyu kapatabilirler.

Lafmacun.org yetkililerine duyurulur.

Read Users' Comments (0)

Belgesel Filmlerinde Figuran Olan Ezik Hayvan

her belgeselde yok aslandı, yok fildi, yok kaplandı. sürekli aynı hayvanlar. bütün belgesel yapımcıları bu hayvanlara çevirir kameralarını. varsa yoksa bunlardır. oysa ki doğa dediğimizde bir sürü canlı var. kurt var, kuş var, böcek var. ama ne var yani o bitli aslanlarda da bilmem ki.

aslan efendi osursa hemen filmini çekerler. oysa ki, belki az ileri de sabah kalkmış ve traşını olmuş, gayet de güzel giyinmiş bir at sineği en güzel şarkılarından birini söylüyordur. belki de aslanın hemen yanında bir taşın ardından kameraya el sallayan bir bok böceği vardır. lakin her şey gibi bu da yalan bir dünya. yalan doğa...

aslan kadar meşhur değil belki o at sineği, bir kaplan kadar hızlı koşamıyor olabilir o bok böceği. ama sonuçta onlarda canlı. onlar da kameralara çıkmak, şöhret olmak istiyorlar.

bir antilop düşünün. belki de çok iyi bir doktor olacak büyüyünce. belki... belki okuyacak avukat olacak. ama yook. illa ki bir aslana yem yapılacak belgeselde. aksini düşünmek bile doğru değil.

işte o geçici şöhretin kollarında gününü gün eden, iki kuruşluk belgeselciler sayesinde her gün karnını doyuran o aslanlar varken; emeğiyle çalışan, orman halkından biri, namusuyla gece gündüz çalışıp, yuvasına iki parça yiyecek getirmek için çalışan o kertenkeleyi kimse görmüyor. kimse bunun belgeselini çekmiyor. niye hep bu hayvanlar ölmek zorunda. niye hep aynı hayvanlar figuran olmak zorunda. kimse bana besin zinciri deyip de gelmesin. yırtarım zincirleri, enginlere sığmam taşarım.

Read Users' Comments (0)

Hayatın Koyduğu Sahte Hedeflerden Yorulmak

Eskiden en büyük hayalimdi, Amerika'da Route-66 'yı bir uçtan bir uca araba üstünde geçmek. Hep o Amerikan filmlerine özenirdim. İki kafadar külüstür sayılabilecek bir araba ile yola çıkarlar ve yol boyunca motellerde, tamirhanelerde, küçük kasabalarda türlü olaylarla karşılaşırlardı. Yol boyunca radyolarını açıp dinlerler ve hayatlarına karışmayan hiç bir şey olmadan dilediklerince hedeflerine doğru ilerlerlerdi.

Mutluluk için illaki çok şeye gerek yok. Önemli olan sadece sahip olunanlarla hedefe varabilmek. Ömrümüz boyunca hedef diye önümüze konulanlara bakarsak aslında bir ömrü boşuna yaşıyoruz. Okula gitmek, liseyi bitirmek, üniversiteyi kazanmak, "benim çocuğum doktor, mühendis, avukat olmalı" anlayışı, okul biterse askerlik, sonra gel hemen evlen, çoluğa-çocuğa karış, evden işe, işten eve git-gel. İşte budur başarılarımızın vektörel toplamı. Bunların her biri yaşandıkları anda birer başarıdırlar. Ama gerçek isteklerimiz midir, gerçek hayallerimiz midir? Bize dayatılan sahte başarılar arasında koşmaktan yoruluyoruz, tüketiyoruz kendimizi.

Şimdi olsaydı bir külüstür amerikan arabası da bir yolculuğa çıksaydım. Kimse sormasaydı beni. Koray kankim de olacaktı yanımdaki. Yürrü bee.

Hani Abidin Dino'ya demiş ya şair, "bana mutluluğun resmini çizebilir misin" diye. Ben de bir yerlerden download ettim mutluluğun resmini. En azından bakıp bakıp iç geçiriyorum şimdi.

Read Users' Comments (0)

İstanbul'dan Ayrılma Korkusu

Bugünlerde hayatımda farklı bir kapı açıldı. Geçmek için reddedemeyeceğim bir kapı bu. İzmir şehrine yerleşmek ve orada özel bir firmada üst düzey müdür olarak çalışmak gibi bir teklif geldi bana ve gerekli şartları konuştuktan sonra kabul ettim. Kabul ettim ama hala daha içimde bir burkuntu var. Sebep, sevgilim İstanbul'dan ayrılmak.

İzmir gibi modern ve yaşamın içinde kıpır kıpır
bir şehre de gidiyor olsam İstanbul'dan ayrılmak koyuyor insana. Doğduğum, büyüdüğüm şehir İstanbul. Sevdiğim şehir İstanbul. Her türlü çilesiyle, stresiyle vazgeçilmez bir şey İstanbul.

Kader bir çok kez beni ayırdı bu şehirden. Fen Lisesini kazanıp Edirne'ye, üniversiteyi kazanıp Balıkesir'e gittim. Askerlik hizmeti için Ankara'ya da yolum düştü bir süre. Ama hepsinde de özletti kendisini İstanbul şehri. Onsuz olamayacağımı çoğu kez anlamıştım.

Ve maalesef şimdi de hayat mücadelesi için İzmir'e gidiyorum. Hem de bu sefer geri dönüşü de zor bir yoldayım. Kısmetse evlenip oraya da yerleşeceğim. İş ve ev gibi iki büyük kavramı taşıyacak olan İzmir, İstanbul'dan ayrılma korkumu hiç bir şekilde bastıramıyor. Artık önümüzdeki maçlara bakacağız.

Read Users' Comments (0)

Lafmacun.Org Hakkında

Yaklaşık olarak 1 senedir yazarı, yöneticisi, yeni yetmesi olduğum lafmacun.org'u bir kaç gün önce bırakmak zorunda kaldım. Bu kararda kuşkusuz ki en büyük pay benim dışımda gelişen bazı olaylardı. Özel hayatımda lafmacun'un oldukça fazla yer ettiğini, günlük bir çok işte sözlüğü aklımdan çıkarmadığı kabul etmeliyim. Evet.. Belki bir çok sözlük yazarı için bu şeyler söz konusudur. Sözlüğü benimsemek ve ayrılamamak.

Peki neden? Neden insanlar herhangi bir web sitesinin peşinde bu kadar çok vakit ayırır? Niye bir browser ekranı üzerindeki pixeller topluluğu olan bir kaç html yığınına kapılırız? Eğer meseleye bu şekilde bakacaksak, insan kavramını sadece bir et-kemik yığını olarak görmekle aynı şeyi yapmış oluruz. Nasıl ki, insan sadece et-kemik demek değilse, bazen bir web sitesi de birkaç html kodu, bir kaç buton demek değildir.

Lafmacun.org benim içimde çok farklı yerler etmiş olan bir web sitesiydi. Hatta web sitesi tabirini bu noktadan sonra bırakayım ki, bir aileydi. Yani Lafmacun ailesiydi.

Güzel insanlarla tanıştım orada. Kendimi ifade etme imkanı buldum. Belki çoğumuz farketmedik ama yorum yapma yetilerimiz gelişti, olaylara farklı bakabilmeyi gördüm. Yeni bilgiler edindim. Yeni sanatçıları okudum. Yeni olayları öğrendim. İnsanların bir olay karşısında nasıl tepkiler verdiğini sosyal içerikli yazılardan anladım. Sanıldığı gibi basit bir eğlence yeri değildir sözlükler. Binlerce insanın bir olaya nasıl baktığını, nasıl tepki verdiğini öğretir. Kullanmasını bilene sınırsız bir hazinedir.

Bu güzellikler içinde de tabiki insan ister istemez kendisini kaptırabiliyor. Her gün sabah-akşam sözlükte olmak istiyor. Orada konuştukları aslında gerçek insanlar değil, sözlük karakterleri belki. Böyle düşününce daha güzel oluyor. Bir çok sözlük zirvesine gittim ve açıkça söylemeliyim ki, yazarları gerçek olarak tanıdığımda sözlükte aynı lezzeti alamadım. Çünkü ben onların sözlükteki karakterlerini görmek istiyormuşum. Reel hayatta konuşmak, görüşmek ayrı bir şey. O da ayrı bir güzellik ama sözlükte yaşananların hep sözlükte kalması da bu işin lezzetini bana göre arttırıyormuş. Bunu anladım.

ugokhan karakteri (her ne kadar cayvesigara "o sensin" dese de ben değilim) lafmacun.org'a bir veda etti. Belki dönmeyi çok istiyor ama hayat da akıyor bir yerde. Belki de sözlükte kendisini bulması, eğlenmesi, gülmesi, kendi fikirlerini ortaya koyması çok hoşuna gitmişti ama sahibinin de hayatta bazı sorumlulukları vardı. O yüzden hayatın gerçekleri de bir yerden sonra insanı esas yapması gerekenlere zorluyor.

Halen daha soranlar varsa hızlıca cevap vereyim. ugokhan lafmacun.org'a dönmeyecek. Bunu exnihilo ile de konuştuk. Birkaç yönetici arkadaşla da konuştuk. Belki onlarda buna üzüldüler ama yapacak bir şey yok. Lafmacun.org güzel hatıralarıyla ve bana tanıştırdığı güzel dostluklarıyla akılda kalacak hep.

Şimdi elimde bir avuç zirve fotoğrafı var sadece. Ama istediğim anda sözlüğü okuyabilecek olmanın verdiği güven de var içimde. Tüm lafmacun.org ailesine selamlarımla...

Read Users' Comments (0)

Cin Ali Kaleci Antrenörü

Kaleci Volkan'ın kalecilik eğitimi için Cin Ali'nin antrenör olmasını konu alan duygu yüklü bir hikaye. Volkan çaresizdir ve Cin Ali Kanaryalar kulübüne gelir. Sonra olaylar gelişir.

İzlemek İçin Tıklayın

Read Users' Comments (0)